+90 212 274 74 66
Sağlık konuları ile ilgili güncel tartışmalar ile derneğimizin pozisyonlarına aşağıdan erişebilirsiniz.
Küresel Sağlık Yükü:
Bulaşıcı olmayan hastalıklar (BOH), kardiyovasküler hastalıklar, kanserler, kronik solunum hastalıkları ve diyabet gibi, küresel sağlık yükünün büyük bir kısmını oluşturur. BOH, her yıl dünya çapında 41 milyon can kaybına sebep olmakta ve tüm ölümlerin %74'ünü temsil etmektedir. Özellikle 30 ila 70 yaş arasındaki bireyler arasında meydana gelen ölümlerin 17 milyonunu erken ölümler oluşturmaktadır ve bu erken ölümlerin %85'i düşük ve orta gelirli ülkelerde görülmektedir. Bu eğilim, önümüzdeki 15 yıl içinde dünya genelinde 47 trilyon dolara ulaşabilecek ekonomik kayıplara ve milyonlarca insanın yoksulluk sarmalına sürüklenmesine neden olabilir.
Bulaşıcı Olmayan Hastalıkların Önlenmesi İçin Stratejiler:
BOH'dan kaynaklanan erken ölümler, sağlık sistemlerinin bu hastalıklara daha etkili ve adil bir şekilde yanıt vermesi ve sigara kullanımı, sağlıksız beslenme, fiziksel hareketsizlik ve zararlı alkol tüketimi gibi risk faktörlerini azaltmaya yönelik sağlık dışı sektörlerle entegre halk sağlığı politikaları geliştirilmesiyle önemli ölçüde önlenebilir.
Uluslararası Taahhütler ve Hedefler:
2011'de Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) üye devletleri tarafından onaylanan Moskova Bildirgesi ve aynı yıl kabul edilen BM Bulaşıcı Olmayan Hastalıklar Siyasi Bildirgesi, BOH'nin önlenmesi ve kontrolü için çok sektörlü ulusal politika ve planların geliştirilmesine yönelik taahhütleri içermektedir.
Küresel Eylem Planı ve İzleme Çerçevesi:
Dünya Sağlık Asamblesi, Mayıs 2013'te, BOH'nin önlenmesi ve kontrolüne ilişkin 2013-2020 Küresel Eylem Planı'nı onayladı. Bu plan, 2025 yılına kadar BOH'den kaynaklanan zamansız ölümlerin göreli olarak %25 oranında azaltılmasını içeren dokuz küresel hedef belirlemektedir. DSÖ ve diğer BM kuruluşları, üye devletlere ve uluslararası ortaklara, bu hedeflere ulaşmak için teknik destek sunmakta ve ulusal hedefler belirleme konusunda yardımcı olmaktadır.
Sivil Toplum Katkısı:
Bu taahhütler doğrultusunda, sivil toplum kuruluşları, BOH'nin önlenmesi için risk faktörlerinin azaltılması ve farkındalığın artırılmasına yönelik projeler geliştirmekte ve uygulamaktadır. Sivil toplum kuruluşları, BOH'nin ulusal ve küresel hedeflerine ulaşma çabalarına katkıda bulunarak, bu küresel sağlık sorununu çözmeye yönelik taahhütlerini sürdürmektedir.
DSÖ'nün Tanımı ve Fiziksel Aktivitenin Önemi:
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), fiziksel aktiviteyi iskelet kasları tarafından üretilen ve enerji harcanmasını gerektiren herhangi bir bedensel hareket olarak tanımlar. Bu tanım, çalışma, oyun, ev işleri yapma ve boş zaman aktiviteleri gibi çeşitli eylemleri kapsar. Planlı, yapılandırılmış, tekrar eden ve fiziksel sağlığın bir veya daha fazla bileşenini iyileştirmeyi veya korumayı amaçlayan “egzersiz” ise fiziksel aktivitenin alt kategorisidir ve bu iki kavram karıştırılmamalıdır. Orta ve şiddetli yoğunluktaki fiziksel aktivitelerin sağlık üzerinde önemli yararları vardır.
Küresel Durum ve Tehditler:
Yetersiz fiziksel aktivite, dünya çapında en önde gelen ölüm nedenlerinden biridir. Kardiyovasküler hastalıklar, kanser ve diyabet gibi bulaşıcı olmayan hastalıklar (BOH) için temel risk faktörlerinden biridir. Fiziksel aktivitenin artırılması, BOH'nin önlenmesine ve genel halk sağlığının iyileştirilmesine katkı sağlar. Ancak küresel düzeyde her dört yetişkinden biri inaktiftir ve dünya adölesan nüfusunun %80'inin fiziksel aktivitesi yetersizdir.
DSÖ'nün Hedefleri ve Politika Önerileri:
DSÖ üye ülkelerinin %56'sında yetersiz fiziksel aktivite üzerine politikalar yürütülmekte olup, 2025'e kadar yetersiz fiziksel aktiviteyi %10 oranında azaltmayı hedeflemektedirler. 2013 yılında DSÖ Üye Devletler tarafından kabul edilen “Bulaşıcı Olmayan Hastalıkları Önleme ve Kontrol Küresel Eylem Planı 2013-2020” de bu hedefler doğrultusunda stratejiler içermektedir.
Fiziksel Aktiviteyi Artırmaya Yönelik Politikalar:
- Fiziksel aktivite günlük yaşamın bir parçası olarak teşvik edilmeli ve farklı sektörlerle işbirliği içinde desteklenmelidir.
- Yürüyüş, bisiklete binme gibi aktif ulaşım biçimlerinin herkes için ulaşılabilir ve güvenli olması sağlanmalıdır.
- İşgücü ve işyeri politikaları, fiziksel aktiviteyi teşvik edici şekilde düzenlenmelidir.
- Okullarda güvenli alanlar oluşturularak öğrencilerin aktif olarak zaman geçirmelerine olanak tanınmalıdır.
- Kaliteli beden eğitimi programları, çocukları hayat boyu aktif olacakları davranış kalıpları geliştirmeye yönlendirmelidir.
- Spor ve dinlenme tesisleri, herkesin erişebileceği şekilde düzenlenmelidir.
DSÖ Araçları ve Destekleri:
- DSÖ, fiziksel aktiviteyi ölçmek için Küresel Fiziksel Aktivite Anketi'ni geliştirmiştir. Bu anket, BOH'ların temel risk faktörlerinden biri olan yetersiz fiziksel aktiviteyi izlemeye yardımcı olur.
- Küresel okul temelli öğrenci sağlık araştırması (GSHS) ile okul çocuklarında yetersiz fiziksel aktivite değerlendirilir. Bu araştırma, gençlerde davranışsal risk ve koruma faktörlerini değerlendirmeye yardımcı olur.
Hareketli Hayatı Teşvik Projesi:
Sağlıklı Hayatı Teşvik ve Sağlık Politikaları Derneği, küresel ve ulusal stratejilerle uyumlu bir şekilde toplumda fiziksel aktivite bilincini artırmak ve fiziksel inaktiviteyi azaltmak amacıyla Hareketli Hayatı Teşvik Projesi'ni başarıyla yürütmüştür.
Yeterli Beslenme ve Sağlık:
Dünya Sağlık Örgütü'ne (DSÖ) göre yeterli sebze ve meyve tüketimi, kardiyovasküler hastalıklar, mide kanseri ve kolorektal kanser riskini azaltır. Ancak çoğu insan, hastalık önleme amacıyla DSÖ'nün tavsiye ettiğinden daha fazla tuz tüketmektedir. Yüksek tuz tüketimi, yüksek tansiyon ve kardiyovasküler risk için önemli bir belirleyicidir. Aynı zamanda, doymuş yağların ve trans yağ asitlerinin aşırı tüketimi de kalp hastalıkları ile ilişkilidir. Özellikle düşük gelirli bölgelerde sağlıksız beslenme alışkanlıklarının hızla yükseldiği gözlemlenmektedir.
Obezite ve Aşırı Kilo:
Dünya genelinde fazla kilo ve obezite her yıl en az 2,8 milyon kişinin ölümüne yol açmaktadır. Kalp hastalığı, felç ve diyabet riskleri, beden kütle indeksinin (BKİ) artmasıyla birlikte yükselmektedir. DSÖ'ye göre Avrupa, Doğu Akdeniz ve Amerika Kıtası bölgelerindeki kadınların %50'sinden fazlası fazla kiloludur. Üst-orta gelir gruplarında bebekler ve çocuklar arasında fazla kilo prevalansı en yüksektir, ancak en hızlı artış alt-orta gelir grubunda görülmektedir.
Obezitenin ve fazla kiloluluğun küresel prevalansı artmaya devam etmekte olup, obezite prevalansı 1980'den bu yana iki kattan fazla artmıştır. 2020 yılı itibarıyla, 20 yaş ve üzerindeki yaklaşık 2 milyar yetişkin fazla kilolu veya obez olarak rapor edilmiştir. Beş yaş altındaki çocuklarda da fazla kilo oranları endişe verici düzeylerdedir.
Obeziteyle Mücadelede DSÖ ve Küresel Girişimler:
Obeziteyle mücadelede DSÖ başta olmak üzere pek çok uluslararası kuruluş, dünya çapında beslenme alışkanlıklarının iyileştirilmesi için çeşitli programlar yürütmektedir. DSÖ'nün geliştirdiği "Küresel Beslenme, Fiziksel Aktivite ve Sağlık Stratejisi", Avrupa Komisyonu'nun hazırladığı "Beyaz Döküman", Avrupa Birliği'nin "Beslenme, Fiziksel Aktivite ve Sağlık Platformu" bu girişimlerin örneklerindendir. Bu çabalarla çocukluk ve adolesan dönem obezitesiyle mücadele edilmesi hedeflenmektedir.
Türkiye'de Obeziteyle Mücadele:
Türkiye'de obeziteyle mücadele ulusal sağlık politikalarında önemli bir yere sahiptir. T.C. Sağlık Bakanlığı'nın 2020-2024 Stratejik Planı'nda, toplumun sağlıklı beslenme ve fiziksel aktivite konularında bilinçlendirilmesi için programlar oluşturulması hedeflenmiştir. “Türkiye Sağlıklı Beslenme ve Hareketli Hayat Programı” kapsamında, Türkiye Aşırı Tuz Tüketiminin Azaltılması Programı uygulanmaktadır. Etiketleme, gıda sektörü ile işbirliği ve halk farkındalık kampanyaları gibi faaliyetler bu program dahilinde sürdürülmektedir.
Derneğimizin Girişimleri:
Sağlıklı Hayatı Teşvik ve Sağlık Politikaları Derneği, Türkiye'de gıda kirliliğinin giderilmesi ve beslenme bilincinin artırılması için çeşitli projeler geliştirmektedir. Başlattığımız "Beslenme Standartlarının Yükseltilmesi Projesi" kapsamında lifli gıdaların doğru tüketimine yönelik viral, etkileyici ve didaktik olmayan bilinçlendirme videoları hazırlanmaktadır. Bu videoların hedef kitleye etkin bir şekilde ulaştırılması amaçlanmaktadır. Derneğimiz, küresel ve ulusal politikalarla uyumlu bir şekilde, beslenme ve sağlıklı yaşam konularında toplumu bilinçlendirmeyi sürdürmektedir.
Sigara kullanımı, önemli ve önlenebilir bir halk sağlığı sorunudur. Dünyada ve Türkiye’de en önemli ölüm ve hastalık nedeni olan sigara kullanımı DSÖ tarafından da küresel bir mücadele alanı olarak kabul edilmiştir. Dünya genelinde sigara kullanımına bağlı hastalıklar nedeniyle yılda 8 milyona yakın kişi hayatını kaybetmektedir. Ülkemizde bu sayı yılda yaklaşık 100 bin kişi olup tüm ölümlerin %20’si sigaraya bağlı hastalıklar sebebiyle gerçekleşmektedir. Dünyada 15 yaş üzeri nüfusta yaklaşık 1.1 milyar kişi sigara kullanmaktadır (her üç erişkinden biri). Türkiye’de ise 15 yaş üzeri 15 milyonu aşkın kişi sigara kullanmaktadır. Tütünle ilgili global veriler şu şekilde sıralanabilir:
Dünya genelinde erkeklerin neredeyse yarısı ve kadınların yaklaşık onda biri sigara ürünü kullanmaktadır. Sigaranın bırakılması oldukça düşüktür ve sigara kullanımı kaynaklı ölümlerin 20-30 yıl içinde 10 milyon dolayına ulaşacağı tahmin edilmektedir.
Sigara kullanımı bu şekilde sürdüğü takdirde, yaşadığımız yüzyıl boyunca sigara kullanımına bağlı olarak 1 milyar dolayında kişinin öleceği hesaplanmaktadır. Bu sayının çoğunluğu gelişmekte olan ülkelerde ve yarısı da 70 yaşından daha erken yaşlarda olacaktır.
Dünya Sağlık Asamblesinin 2018 yılı toplantısında ülkelere, 2025 yılına kadar sigara kullanımını üçte bir oranında azaltmaları önerilmiştir. Bu şekilde, dünya genelinde 200 milyon dolayında ölümün önlenmesi mümkün olacaktır.
Sigaraya başlama ve bırakma konusunda en önemli belirleyici unsur fiyat konusudur. Sigara fiyatında enflasyonun iki katı artış yapılması sigara kullanımını üçte bir oranında azaltır. Düşük gelirli ülkelerde fiyat artışı enflasyonun üç katı olmalıdır.
Sigara kullanımının azaltılması bakımından diğer MPOWER stratejileri de önemli olmakla birlikte fiyat artışı olmadan sigara kullanımını üçte bir oranında azaltma olanağı yoktur. Sigara kullanımının azaltılması çabaları, bulaşıcı olmayan hastalıklardan kaynaklanan ölümlerin azaltılması bakımından da en etkili uygulamadır.
Sigara kullanımı konusunda ve özellikle sigara içenlere yönelik üç temel veri şöyledir:
- Riskin boyutları büyüktür: Sigara içen orta yaşlardaki (30-69 yaşlar) kişilerin herhangi nedenle ölme olasılığı sigara içmeyen kişilere göre 2-3 kat daha fazladır. Sigara içenler, içmeyenlerden ortalama 10 yıl daha erken ölmektedir.
- Sigara kullanımına bağlı ölümlerin çoğu orta yaş ölümleridir; bu nedenle çok yaşam yılı kaybedilmektedir: Sigara içen ve orta yaşlarda ölenler, ortalama olarak sigara içmeyenlerden 20 yıl daha erken ölmektedir.
- Sigaranın bırakılması yarar sağlamaktadır: Sigara içen kişiler sigarayı 30-40 veya 50 yaşlarında bıraktıkları takdirde yaşam sürelerinde sırasıyla 10 yıl, 9 yıl ve 6 yıl artış olmaktadır.
Ülkemizde sigarayla mücadelede ilk yasal düzenleme 1996 yılında yapılmıştır. 2004 yılında DSÖ tarafından kabul edilen Tütün Kontrol Çerçeve Sözleşmesi, TBMM’de kabul edilerek yürürlüğe girmiştir. 2006 yılında, Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesi kapsamında yapılacak tüm çalışmaların planlanması ve sigara tüketiminin kontrol altına alınması için hazırlanmış olan program Başbakanlık Genelgesi ekinde yayımlanmış, 2007 yılında Ulusal Tütün Kontrol Programı’nın bir bütün olarak uygulanması ve takibi ile ilgili faaliyetlerin illerde yürütülebilmesi için İl Tütün Kontrol Kurulları 81 ilimizde kurulmuştur.
2007 yılında Ulusal Tütün Kontrol Programı Eylem Planı, Başbakanın katılımları ile kamuoyuna tanıtılmıştır. 2008 yılında, 4207 sayılı Kanunda değişiklik yapan 5727 sayılı “Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” kabul edilmiş ve yürürlüğe girmiştir. Pasif içicileri korumaya yönelik, dumansız bir Türkiye oluşturmak adına tüm kapalı alanlarda (restoran, bar ve kafeler hariç) sigara tüketiminin yasaklanması amaçlanmış ve “Dumansız Hava Sahası” kampanyası başlatılmıştır.
19 Temmuz 2009 tarihinde, tüm kapalı alanların yasaya dâhil olmasıyla (lokanta, kahvehane, bar ve kafeler), Türkiye’de tüm kapalı alanların dumansız hale getirilmesi sağlanmıştır.
Sigara ile mücadele kapsamında yapılan hizmetler sonucunda, 15 yaş üzeri nüfusun sigara içme oranı 2006 yılında %33,4 iken, bu oran 2012 yılı için %27,1’e gerilemiştir. 2008 yılına göre yaklaşık 2 milyon 200 bin kişi sigarayı bırakmış, kapalı alanlarda sigara dumanına pasif maruziyet oranı %60, yasak olmamasına rağmen evlerde sigara içenlerin oranı %35 azalmıştır. Sigarayla mücadelede Dünya Sağlık Örgütünün belirlediği kriterlere göre ülkemiz, dünyada başarılı ilk dört ülke arasında yer almaktadır.
Sağlıklı Hayatı Teşvik ve Sağlık Politikaları Derneği, diğer risk faktörlerinde olduğu gibi global ve ulusal politikalarla aynı doğrultuda sigarayla mücadeleye yönelik proje çalışmalarına başladı. Bu bağlamda dernek, son 10 yıldır bulaşıcı olmayan kronik hastalıklarla mücadele için etkin olan birçok projeyi başarıyla yürütmüştür. Başta kamu kurumları ve üniversiteler olmak üzere, sivil toplum kuruluşları, medya kuruluşları, halk sağlığına duyarlı endüstriler ve yerel yönetimlerle işbirliği yaparak halk sağlığına katkıda bulunmayı hedeflemiştir.
Alkol kullanım bozuklukları, insanlık tarihi kadar eski bir geçmişe sahip olsa da, bağımlılık düzeyinde bir hastalık olarak ele alınması yaklaşık 150 yıl öncesine dayanmaktadır. Tarih boyunca Hipokrat’tan başlayarak birçok hekim alkollü içkilerin insan sağlığına zararlarından bahsetmiş, alkol kullanımının neden olduğu bağımlılık ve sağlık sorunlarının önemine dikkat çekmiştir.
Son yıllarda, alkol kullanım bozukluklarının mortalite ve morbidite üzerindeki etkisi giderek daha fazla anlaşılmaktadır. ABD’de yapılan ulusal çalışmalara göre, erkeklerin %86,6’sı ve kadınların %77,5’i alkollü içecekler tüketmektedir. Gençler, genellikle ergenlik döneminde merak ve özentinin etkisiyle alkole başlamaktadır. İlk kullanım yaşı 12-14 yaşlarına kadar düşmüş olup, alkolle ilgili sorunlar genellikle 18-25 yaş aralığında ortaya çıkmaktadır. Tedaviye başvuru genellikle 40’lı yaşlarda yapılmakta, ölüm ise kalp hastalığı, kaza, intihar ve kanser gibi nedenlerle 55-60 yaşlarında gerçekleşmektedir. ABD’de alkol bağımlılığının %10 olduğu belirtilmektedir.
Geçmişte, alkol bağımlılığı daha çok erkeklere özgü bir sorun olarak görülürken (oran 1/5-6), günümüzde bu fark büyük ölçüde azalmıştır ve oran 1/2 düzeyine inmiştir. Ülkemizde yapılan küçük ölçekli epidemiyolojik çalışmalara göre, alkole başlama yaşı 12’lere kadar düşmüştür. En sık başlama yaşı 15-22 arasında olup, erkekler daha erken yaşlarda alkole başlamaktadır. Alkol bağımlılığı oranları ise %0,8-1,6 arasında değişmektedir. Halen alkol tüketiminin erkekler arasında daha yaygın olduğunu söylemek mümkündür.
Alkol kullanım bozukluğu olan bireyler arasında yüksek intihar, cinayet, trafik kazaları, saldırı, tecavüz, boğulma ve çocuk istismarı gibi olayların görülme sıklığı oldukça yüksektir. Bu nedenle alkol kullanımı, sadece bireyin sağlığını değil, aynı zamanda toplumsal güvenliği de ciddi şekilde tehdit etmektedir.
Sağlıklı Hayatı Teşvik ve Sağlık Politikaları Derneği, halk sağlığına dair konularda farkındalığı artırmayı ve önleyici faaliyetler geliştirmeyi hedeflemektedir. Alkol kullanımı ve etkileri konusunda da bu doğrultuda toplumda daha sağlıklı bir yaşam tarzı benimsenmesine katkı sunmayı amaçlamaktadır.
Nadir hastalıklar, dünya genelinde milyonlarca kişiyi etkileyen ancak tedavi ve yönetimi konusunda sınırlı kaynaklara sahip kronik, ilerleyici bozukluklardır. Nadir hastalıkların çoğunluğu (%80) genetik kökenlidir ve yaşamın erken dönemlerinde ortaya çıkarak, özellikle çocukluk yaşlarında ciddi etkiler yaratmaktadır. Küresel ölçekte tanımlanmış 6.000 ila 8.000 nadir hastalık bulunmakta ve bu sayıya her yıl 3 ila 4 yeni hastalık eklenmektedir. Hastalar ve aileleri, tanıda gecikme, hastalığın yetersiz yönetilmesi, bilgi ve kaynak eksikliği gibi ciddi zorluklarla karşı karşıya kalmaktadır.
Sağlıklı Hayatı Teşvik ve Sağlık Politikaları Derneği, nadir hastalıkların yönetimi ve tedavisi için ulusal ve uluslararası düzeyde faaliyetler yürütmektedir. Bu hastalıklara ilişkin bilincin artırılması, erken tanı ve uygun tedavi yöntemlerinin geliştirilmesi için çalışmalar yapmaktadır. Dernek, hasta dernekleri ile işbirliği içinde hareket ederek, nadir hastalıklar alanında daha etkin ve verimli politikaların oluşturulmasına katkı sağlamayı hedeflemektedir.
Nadir hastalıkların tedavileri, yüksek maliyetler nedeniyle hastalar için ciddi bir yük oluşturmaktadır. Bu alanda hasta derneklerinin ve endüstri ilişkilerinin rolü büyük önem taşımaktadır. Sağlıklı Hayatı Teşvik ve Sağlık Politikaları Derneği, kanıta dayalı politika üretimi ve düzenlemelerin gerekliliği konusunda çalışmalar yaparak, nadir hastalık hastalarının yaşam kalitesini artırmayı amaçlamaktadır. Bu çerçevede, nadir hastalıklarla mücadelede daha geniş bir farkındalık yaratmayı ve bu alandaki hasta güçlendirme programlarını desteklemeyi sürdürmektedir.
Sağlıklı Hayatı Teşvik ve Sağlık Politikaları Derneği, nadir hastalıklar konusundaki bilgi ve deneyimi artırmak amacıyla Nadir Hastalıklar Akademisi'ni kurmuştur. Akademi, nadir hastalıkların teşhis ve tedavi süreçlerini desteklemek, hastalar ve aileleri için bilgi ve kaynak sağlamak üzerine çeşitli faaliyetler yürütmektedir. Türkiye'deki nadir hastalık dernekleriyle işbirliği protokolleri imzalayarak, bu alandaki koordinasyonu güçlendirmiş ve ortak projelerle hasta destek hizmetlerini geliştirmiştir. Bu işbirlikleri, nadir hastalıkların yönetimi ve tedavisi konusunda ulusal ve uluslararası düzeyde daha etkili ve entegre yaklaşımlar sunmayı hedeflemektedir.
Hasta güçlendirme kavramı, sağlık terminolojisinde son yıllarda önem kazanmış ve hızla gelişmekte olan bir alandır. Bu süreçte, hasta dernekleri aracılığıyla yürütülen programlar, hasta ve hasta yakınlarının sağlık hizmetlerinden daha aktif bir şekilde yararlanmasını ve yaşam kalitelerini artırmalarını hedeflemektedir. Hastaların sağlık hizmetleri, tıbbi gelişmeleri takip etmeleri ve hastalıkları ile ilgili araştırma ve geliştirmeleri aktif olarak talep etmeleri, bu programların temel amaçlarındandır. Ayrıca, hastaların ulusal düzeydeki sağlık politikalarının aktif paydaşları olmaları ve kendi hastalıklarında akranlarına liderlik etmeleri de bu programların hedefleri arasındadır.
Türkiye’de hasta odaklı bu yaklaşım, geçmişte sınırlı olmakla birlikte, son yıllarda önemli adımlar atılmıştır. Sağlıklı Hayatı Teşvik ve Sağlık Politikaları Derneği, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu ile 5 Nisan 2016 tarihinde imzalanan Kronik Hastalıklarla Mücadele İşbirliği Protokolü kapsamında, “Diyabette Hasta ve Yakınlarını Güçlendirme Programı” başlatmıştır. Bu program, diyabetle mücadelede hastalara ve yakınlarına sorumluluk bilinci aşılamayı ve bu savaşta öncelikli sorumluluğun kendilerine ait olduğu farkındalığını sağlamayı hedeflemiştir.
Ayrıca derneğimiz, hasta ve hasta yakınlarının güçlendirilmesi konusunda Türkiye ve dünyadan farklı derneklerle de protokol imzalamış ve ortak faaliyetler yürütmüştür. Bu dernekler arasında Herediter Anjioödem Hastaları Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği (HAÖDER), İnflamatuvar Bağırsak Hastaları Stoma ile Yaşam ve Tüm Bağırsak Hastaları Aileleri Yardımlaşma Derneği (İBHAYD), Rare Diseases of Ukraine, I Battle Disease Association (Lübnan) ve Barbara Nassar Association for Cancer Patient Support (Lübnan) bulunmaktadır. Bu iş birlikleri, Türkiye’de ve dünyada hasta güçlendirme konusunda temellerin atılması ve hasta derneklerinin oluşması konusunda önemli bir rol oynamaktadır.