Konular & Sorunlar

Konular & Sorunlar

Bulaşıcı Olmayan Hastalıklar ve Önemi
Kardiyovasküler hastalıklar, kanserler, kronik solunum hastalıkları ve diyabet gibi bulaşıcı olmayan hastalıklar, dünya genelinde en önde gelen ölüm nedenleri arasında yer almaktadır. Bulaşıcı olmayan hastalıklar yılda 36 milyondan fazla can kaybına yol açmakta olup, bu ölümlerin %63'ünü temsil etmektedir. Özellikle 30 ila 70 yaş arasında meydana gelen 14 milyon ölüm, erken ölüm riski taşımaktadır. Bu erken ölümlerin %86'sı, düşük ve orta gelirli ülkelerde gözlemlenmektedir. Bu durum, gelecek 15 yıl içinde 7 trilyon dolarlık bir ekonomik kayba ve milyonlarca insanın yoksulluk sarmalına sürüklenmesine yol açabilir.

Bulaşıcı Olmayan Hastalıkların Önlenmesi İçin Mücadele
Bulaşıcı olmayan hastalıklardan kaynaklanan bu erken ölümler, sağlık sistemlerinin bu hastalıkların sağlık hizmeti gereksinimlerine daha etkili ve adil bir şekilde yanıt vermesiyle, tütün kullanımı, sağlıksız diyet, fiziksel inaktivite ve zararlı alkol kullanımı gibi ortak risk faktörleri üzerinde çalışan sağlık dışı sektörlere yönelik kamu politikalarının etkisiyle büyük ölçüde önlenebilir.

Uluslararası Taahhütler ve Hedefler
Dünya Sağlık Örgütü'ne üye devletlerin sağlık bakanları tarafından 2011 yılında onaylanan Moskova Bildirgesi ve aynı yıl BM Bulaşıcı Olmayan Hastalıklar Siyasi Bildirgesi, bulaşıcı olmayan hastalıkların önlenebilirliğine ilişkin geniş bilgi ve deneyim birikimine dayalı olarak, bu hastalıkların önlenmesi ve kontrolüne yönelik çok sektörlü ulusal politika ve planlar geliştirme taahhüdünde bulunmuşlardır.

Küresel Eylem Planı ve İzleme Çerçevesi
Bu taahhütlerin uygulanması amacıyla, Dünya Sağlık Asamblesi Mayıs 2013'te Bulaşıcı Olmayan Hastalıkların Önlenmesi ve Kontrolüne yönelik 2013-2020 Küresel Eylem Planı'nı onaylamıştır. Bu eylem planı, bulaşıcı olmayan hastalıklardan kaynaklanan zamansız ölümlerin 2025 yılına kadar göreli olarak %25 azaltılmasını içeren 2025 yılına kadar ulaşılması gereken 9 küresel hedefi belirlemekte olup, ilerlemeyi izlemek ve politika seçenekleri sunmak amacıyla bir yol haritası sunmaktadır.

Dünya Sağlık Örgütü ve diğer BM kuruluşları, üye devletlere, uluslararası ortaklara ve DSÖ'ye, bu hedeflere ulaşmak için ulusal düzeyde teknik destek sağlama ve ulusal hedefler belirleme konusunda yardımcı olmak amacıyla ileri düzey teknik destek sunacaklardır.

Bu bağlamda, hükümetler, ulusal Bulaşıcı Olmayan Hastalıklar hedeflerini belirleyerek, risk faktörlerini azaltma ve sağlık sistemlerini yanıt verebilir hale getirme amacıyla çok sektörlü ulusal Bulaşıcı Olmayan Hastalıklar planları geliştirme konusunda teşvik edilmektedirler.

Sivil Toplum Katkısı
Bu gelişmelerin bir sonucu olarak, sivil toplum örgütleri, bulaşıcı olmayan hastalıkların ulusal ve küresel hedeflerine ulaşma çabalarına katkıda bulunmak amacıyla risk faktörlerinin azaltılması ve bulaşıcı olmayan hastalıklarla ilgili farkındalığı artırmaya yönelik projeleri geliştirmekte ve uygulamaktadır. Bu bağlamda, sivil toplum örgütleri bu önemli küresel sağlık sorununun çözümüne yönelik taahhütte bulunmaktadırlar.

DSÖ fiziksel aktiviteyi iskelet kasları tarafından üretilen, enerji gerektiren herhangi bir bedensel hareket (çalışırken, oynarken, ev işleri yaparken ve boş zamanlarda yapılan hareketler dahil) olarak tanımlamaktadır. Fiziksel aktivite tanımı, fiziksel aktivitenin alt kategorisi olan planlı, yapılandırılmış, tekrar eden ve fiziksel sağlığın bir ya da daha fazla bileşenini iyileştirmeyi ya da korumayı amaçlayan “egzersiz” ile karıştırılmamalıdır. Hem orta hem de şiddetli yoğunlukta fiziksel aktivite sağlık avantajları getirir.

Fiziksel aktivite ile ilgili önemli global veriler şu şekildedir:

  • Yetersiz fiziksel aktivite dünyada önde gelen 10 ölüm nedeninden biridir.  
  • Yetersiz fiziksel aktivite kardiyovasküler hastalıklar, kanser ve diyabet gibi bulaşıcı olmayan hastalıklar (BOH) için anahtar risk faktörüdür.
  • Fiziksel aktivitenin sağlık üzerinde kayda değer yararları vardır ve BOH’ın önlenmesine katkıda bulunur.  
  • Küresel düzeyde 4 yetişkinden 1’i inaktiftir.  
  • Dünya adölesan nüfusunun % 80’inin fiziksel aktivitesi yetersizdir.
  • DSÖ üye ülkelerinin %56’sında yetersiz fiziksel aktivite üzerine politikalar yürütülmektedir.  
  • DSÖ üye ülkeleri 2025’de yetersiz fiziksel aktiviteyi % 10 azaltmayı kabul etmişlerdir.

2013’de DSÖ Üye Devletler yetersiz fiziksel aktiviteyi 2025’e kadar %10 azaltma hedefini ve “Bulaşıcı Olmayan Hastalıkları Önleme ve Kontrol Küresel Eylem Planı 2013-2020” stratejilerini kabul ettiler.

Fiziksel aktiviteyi artırmak amaçlı politikalar:

  • İlgili sektörlerle işbirliği içinde fiziksel aktivite bir günlük yaşam aktivitesi olarak desteklenmeli,  
  • Yürüyüş, bisiklete binme ve aktif ulaşımın diğer formları herkes için ulaşılabilir ve güvenli olmalı,  
  • İşgücü ve işyeri politikaları fiziksel aktiviteyi teşvik etmeli,  
  • Okulların güvenli alanları ve öğrencilerin aktif olarak boş vakit geçirebilecekleri tesisleri olmalı,  
  • Kaliteli beden eğitimi, çocukları hayat boyu aktif kalacakları davranış kalıpları oluşturmaları konusunda destekler,  
  • Spor ve dinlenme tesisleri herkese spor yapma olanağı sağlar.
Fiziksel inaktiviteyi ele alan politika ve planlar DSÖ üye ülkelerin yaklaşık %80’inde geliştirilse de 2013’de ülkelerin sadece %56’sında faaliyete geçirilebildi. Ulusal ve yerel yetkililer fiziksel aktiviteyi kolaylaştıracak ve teşvik edecek sektörlerde bir dizi politika benimsiyor.

2014’de Dünya Sağlık Asamblesi tarafından kabul edilen “Küresel Diyet, Fiziksel Aktivite ve Sağlık Stratejisi” dünya çapında fiziksel aktiviteyi artırmak için gerekli eylemleri tanımlamaktadır. Strateji fiziksel aktiviteyi artırmak amacıyla küresel, bölgesel ve yerel düzeylerde harekete geçmek için paydaşları çağırmaktadır.

2010 yılında DSÖ tarafından yayınlanan, “Sağlık için Fiziksel Aktivite Küresel Öneriler”, fiziksel aktivite ile BOH’leri önlemeye odaklanmıştır.

Burada küresel olarak tavsiye edilen fiziksel aktivite düzeylerine ulaşmak için farklı politika seçenekleri önerilmektedir, örneğin;

  • sağlığı destekleyen fiziksel aktivitenin artırılması için ulusal kılavuzların geliştirilmesi ve uygulanması  
  • politikaları ve eylem planlarının tutarlı ve tamamlayıcı olmasını güvence altına almak için fiziksel aktivitenin diğer politika sektörlerine entegrasyonu  
  • fiziksel olarak aktif olmanın yararlarını dair farkındalığı artırmak için kitle iletişim araçlarının kullanılması  
  • fiziksel aktiviteyi teşvik eden eylemlerin izlenmesi ve denetimi

DSÖ; yetişkinlerde fiziksel aktiviteyi ölçmek için Küresel Fiziksel Aktivite Anketi geliştirmiştir. Bu anket ülkelere, BOH’ların temel risk faktörlerinden biri olan yetersiz fiziksel aktiviteyi izlemede yardımcı olmaktadır. Küresel Fiziksel Aktivite Anketi, BOH’ların temel risk faktörlerini izleme sitemi olan WHO Stepwise yaklaşımına entegre edilmiştir.

Küresel okul temelli öğrenci sağlık araştırması (GSHS)’na okul çocuklarında yetersiz fiziksel aktiviteyi değerlendirmek için bir modül entegre edilmiştir. Bu araştırma, 13-17 yaş arası gençlerde 10 kilit alanda davranışsal risk ve koruma faktörlerini değerlendirmek ve ölçmeye yardımcı olmak için DSÖ/US CDC izleme projesi olarak geliştirilmiştir.

2013’de Dünya Sağlı Asamblesi, BOH’lardan kaynaklanan prematüre ölümlerini %25 azaltmayı ve 2025’e kadar yetersiz fiziksel aktiviteyi %10 azaltmayı da içeren küresel gönüllü hedefler dizisi üzerinde anlaşmıştır.

“Bulaşıcı Olmayan Hastalıkların Önlenmesi ve Kontrolü için Küresel Eylem Planı 2013-2020″ Üye ülkeler, DSÖ ve BM Ajanslarına bu hedeflere etkili şekilde nasıl ulaşacakları konusunda rehberlik etmektedir. Üye devletlere eylemleri uygulamak ve hedeflere ulaşmada yardımcı olmak amacıyla sektöre özel bir araç kit DSÖ tarafından geliştirilme aşamasındadır. DSÖ, üye devletlerin fiziksel aktiviteyi teşvik etme çabalarını desteklemek için çeşitli ortaklıklar (UNESCO, UNOSPD, IOC) kurmuştur.

Bu nedenlerle derneğimiz toplumda fiziksel aktivite bilincinin artırılması ve toplum genelinde fiziksel inaktivitenin düşürülmesinde, global ve ulusal stratejilerle hizalalı bir şekilde  Hareketli Hayatı Teşvik Projesi'ne başlamıştır ve bu projeyi başarıyla yürütmektedir.

Yeterli sebze ve meyve tüketimi; kardiyovasküler hastalıklar, mide kanseri ve kolorektal kanser riskini azaltır. Çoğu insan DSÖ tarafından hastalık önleme için tavsiye edilenden daha fazla tuz tüketmektedir; yüksek tuz tüketimi, yüksek tansiyon ve kardiyovasküler riske dair önemli bir belirleyicidir. Doymuş yağların ve trans yağ asitlerinin fazla tüketimi, kalp hastalığıyla ilişkilidir. Sağlıksız beslenme, kıt kaynaklı ortamlarda hızla yükselmektedir. Eldeki veriler, yağ alımının alt-orta gelirli ülkelerde 1980’lerden bu yana hızla arttığını göstermektedir.

Fazla kilo ve obezite yüzünden her yıl en az 2,8 milyon kişi hayatını kaybetmektedir. Kalp hastalığı, felç ve diyabet riski beden kütle indeksinin (BKİ) artmasına bağlı olarak giderek artmaktadır. DSÖ Avrupa Bölgesi, Doğu Akdeniz Bölgesi ve Amerika Kıtası Bölgesi’nde kadınların %50’sinden fazlası fazla kiloludur. Bebekler ve çocuklar arasındaki en yüksek fazla kilo prevalansı, üst-orta gelir gruplarındadır. Fazla kilodaki en hızlı artış ise alt-orta gelir grubunda görülmektedir.

Tüm dünyada fazla kiloluluğun ve obezitenin (şişmanlığın) prevalansı giderek artmakta olup obezite prevalansı 1980’den beri iki katından daha yüksek bir artış göstermiştir. 2008 yılında 20 yaş ve üzeri 1.4 milyarı aşkın erişkin fazla kilolu ya da obez olup bunların ise 200 milyonu erkek, 300 milyonu kadın şişmandır. 2010 yılında beş yaş altı çocukların 40 milyondan fazlası fazla kiloludur.

Obezite ile mücadelede DSÖ başta olmak üzere pek çok uluslararası kuruluş, tüm dünyada beslenme alışkanlıklarının değiştirilmesi, yeterli ve dengeli beslenme alışkanlıklarının yerleştirilmesi için çeşitli programlar geliştirerek bu programlara öncülük etmekte ve dünyadaki birçok ülke tarafından bu çabalar farklı strateji ve eylem planlarıyla bireylere ulaştırılmaya çalışılmaktadır. DSÖ tarafından “Küresel Beslenme, Fiziksel Aktivite ve Sağlık Stratejisi” nin geliştirilmesi, İkinci Avrupa Beslenme Eylem Planı’nda özellikle çocukluk ve adolesan dönemi obezitesi ile mücadeleye yer verilmesi, Avrupa Komisyonu tarafından Avrupa’da beslenme, fazla kiloluluk ve obezite ile ilişkili hastalıklar konusunda stratejiyi de içeren “Beyaz Döküman”ın hazırlanması, Avrupa Birliği “Beslenme, Fiziksel Aktivite ve Sağlık Platformu”nun oluşturulması bu girişimlere örnek olarak verilebilir.

Ülkemizde de obezite ile mücadele ulusal sağlık politikasına ilişkin çeşitli yayınlarda yer almıştır. T.C. Sağlık Bakanlığı’nın 2013-2017 yılı Stratejik Planında da “Toplumu sağlıklı beslenme, obezite ve fiziksel aktivite konularında bilgilendirmek ve bilinçlendirmek, sağlıklı beslenme ve düzenli fiziksel aktivite alışkanlığı kazandırmak için destekleyici çevrelerle programlar oluşturmak” hedefler arasında yer almaktadır.

Obezitenin önlenmesine yönelik faaliyetlere hız vermek, belirlenen hedeflere ulaşmak, ihtiyaçlar doğrultusunda yeni hedef ve stratejiler belirlemek ve faaliyetlerin belirli bir çerçevede yürütülmesini sağlamak amacıyla “Türkiye Obezite ile Mücadele ve Kontrol Programı (2010-2014)” hazırlanarak ilk baskısı Şubat 2010 tarihinde yayımlanmıştır. Program obezite ile mücadelede yeterli ve dengeli beslenmenin sağlanmasına yönelik önlemlerin yanı sıra toplumda düzenli fiziksel aktivitenin teşvik edilmesine dair hususları da kapsadığından adı “Türkiye Sağlıklı Beslenme ve Hareketli Hayat Programı“ olarak değiştirilerek 29 Eylül 2010 tarihinde yayımlanmıştır. Ayrıca “Türkiye Sağlıklı Beslenme ve Hareketli Hayat Programı” kapsamında Türkiye Aşırı Tuz Tüketiminin Azaltılması Programı (2011-2015) hazırlanmış ve uygulamaya başlanmıştır. Etiketleme, gıda sektörü ile işbirliği ve halk farkındalık kampanyaları çalışmaları devam etmektedir. Ülkemizde etiketleme düzenlemesi için 29 Aralık 2012’de etiket yönetmeliği yürürlüğe girmiş ve gönüllü Günlük Karşılama Miktarları (GKM / Guideline Daily Amounts-GDAs) uygulaması için kamu kampanyaları ve eğitimler düzenlenmiştir. GKM bilgileri, isteğe bağlı olarak gıdaların etiketinde yer alabilir.

Yürütülmekte olunan diğer bir program Türkiye Diyabet Önleme ve Kontrol Programı’dır (2011- 2014). Türkiye Diyabet Önleme ve Kontrol Programı kapsamında da obezite ile mücadele edilmekte, halk farkındalık eğitim çalışmaları, uygun tedavi ve rehabilitasyon çalışmaları (klinik tanı tedavi rehberlerinin geliştirilmesi) izleme değerlendirme başlıklarında çalışmalar yürütülmektedir.

Derneğimiz Türkiye’de gıdada bilgi kirliliğinin giderilmesi ve beslenme konusunda global ve ulusal politikalarla paralel bir şekilde bilincin artırılması konusunda projeler geliştirmekte ve yürütmektedir. Bu hususta başlatmış olduğumuz ilk proje  Beslenme Standartlarının Yükseltilmesi Projesi ile lifli gıdaların doğru tüketimine yönelik viral, etkileyici ve didaktik olmayan bilinçlendirme videoları hazırlaması ve bu videoların hedef kitleye etkin bir şekilde ulaştırılması hedeflenmiştir.


Tütün kullanımı, önemli ve önlenebilir bir halk sağlığı sorunudur. Dünyada ve Türkiye’de en önemli ölüm ve hastalık nedeni olan tütün kullanımı DSÖ tarafından da küresel bir mücadele alanı olarak kabul edilmiştir. Dünya genelinde tütün kullanımına bağlı hastalıklar nedeniyle yılda 6 milyon kişi hayatını kaybetmektedir. Ülkemizde bu sayı yılda 100 bin kişi olup tüm ölümlerin %23’ü tütüne bağlı hastalıklar sebebiyle olmaktadır. Dünyada 15 yaş üzeri nüfusta 1.2 milyar kişi tütün kullanmaktadır (her üç erişkinden biri), ülkemizde ise 15 yaş üzeri 16 milyon kişi tütün kullanmaktadır. Tütünle global veriler şu şekilde sıralanabilir:

  • Dünyada halen erkeklerin yarısı, kadınların ise onda biri tütün ürünü kullanmaktadır. Sigaranın bırakılması oldukça düşüktür ve tütün kullanımı kaynaklı 5 milyon dolayındaki ölümlerin 20-30 yıl içinde 10 milyon dolayına artacağı tahmin edilmektedir.  
  • Tütün kullanımı bu şekilde sürdüğü takdirde yaşadığımız yüzyıl boyunca tütün kullanımına bağlı olarak 1 milyar dolayında kişinin öleceği hesaplanmaktadır. Bu sayının çoğu gelişmekte olan ülkelerde, yarısı da 70 yaşından daha erken yaşlarda olacaktır.  
  • Dünya Sağlık Asamblesinin 2013 yılı toplantısında ülkelere 2025 yılına kadar tütün kullanımını üçte bir oranında azaltmaları önerilmiştir. Bu şekilde dünya genelinde 200 milyon dolayında ölümün önlenmesi mümkün olacaktır.  
  • Sigaraya başlama ve bırakma konusundaki en önemli belirleyici unsur fiyat konusudur. Sigara fiyatı için enflasyonun iki katı artış yapılması sigara kullanımını üçte bir oranında azaltır. Düşük gelirli ülkelerde fiyat artışı enflasyonun üç katı olmalıdır.  
  • Sigara kullanımının azaltılması bakımından diğer MPOWER stratejileri de önemli olmakla birlikte fiyat artışı olmadan sigara kullanımını üçte bir oranında azaltma olanağı yoktur.  
  • Tütün kullanımının azaltılması çabaları bulaşıcı olmayan hastalıklardan kaynaklanan ölümlerin azaltılması bakımından da en etkili uygulamadır.

Sigara kullanılması konusunda ve özellikle sigara içenlere yönelik üç temel veri şöyledir:

  • Riskin boyutları büyüktür: Sigara içen orta yaşlardaki (30-69 yaşlar) kişilerin herhangi nedenle ölme olasılığı sigara içmeyen kişilere göre 2-3 kez fazladır. Sigara içenler içmeyenlerden 10 yıl daha erken ölmektedir.          
  • Tütün kullanımına bağlı ölümlerin çoğu orta yaş ölümleridir; bu nedenle çok yaşam yılı kaybedilmektedir: Sigara içen ve orta yaşlarda ölenler ortalama olarak sigara içmeyenlerden 20 yıl daha erken ölmektedir.          
  • Sigaranın bırakılması yarar sağlamaktadır: Sigara içen kişiler sigarayı 30-40 veya 50 yaşlarında bıraktıkları takdirde yaşam sürelerinde sırası ile 10 yıl, 9 yıl ve 6 yıl artma olmaktadır.

Ülkemizde tütünle mücadelede ilk yasal düzenleme 1996 yılında yapılmıştır. 2004 yılında, DSÖ tarafından kabul edilen Tütün Kontrol Çerçeve Sözleşmesi, TBMM’de kabul edilerek yürürlüğe girmiştir. 2006 yılında, Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesi kapsamında yapılacak tüm çalışmaların planlanması ve tütün tüketiminin kontrol altına alınması için hazırlanmış olan program Başbakanlık Genelgesi ekinde yayımlanmış, 2007 yılında, Ulusal Tütün Kontrol Programı’nın bir bütün olarak uygulanması ve takibi ile ilgili faaliyetlerin illerde yürütülebilmesi için İl Tütün Kontrol Kurulları 81 ilimizde kurulmuştur.

2007 yılında, Ulusal Tütün Kontrol Programı Eylem Planı Sayın Başbakanımızın katılımları ile kamuoyuna tanıtılmıştır. 2008 yılında, 4207 sayılı Kanunda değişiklik yapan 5727 sayılı “Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” kabul edilmiş ve yürürlüğe girmiştir. Pasif içicileri korumaya yönelik, dumansız bir Türkiye oluşturmak adına tüm kapalı alanlarda (restoran, bar ve kafeler hariç) sigara tüketiminin yasaklanması amaçlanmış ve“Dumansız Hava Sahası” kampanyası başlatılmıştır.

19 Temmuz 2009 tarihinde, tüm kapalı alanların yasaya dâhil olmasıyla (lokanta, kahvehane, bar ve kafeler), Türkiye’de tüm kapalı alanların dumansız hale getirilmesi sağlanmıştır.

Tütünle mücadele kapsamında yapılan hizmetler sonucunda, 15 Yaş Üzeri Nüfusun Sigara içme oranı 2006 yılında %33,4 iken bu oran 2012 yılı için %27,1’e gerilemiştir. 2008 yılına göre yaklaşık 2 milyon 200 bin kişi sigarayı bırakmış, kapalı alanlarda sigara dumanına pasif maruziyet oranı %60, yasak olmamasına rağmen evlerde sigara içenlerin oranı %35 azalmıştır. Tütünle Mücadelede Dünya Sağlık Örgütünün belirlediği kriterlere göre ülkemiz dünyada başarılı ilk 4 ülke arasında yer almaktadır.

Derneğimiz, diğer risk faktörlerinde olduğu gibi global ve ulusal politikalarla aynı doğrultuda geliştirilecek sigarayla mücadeleye yönelik proje çalışmalarına başladı. Tüm ulusal ve uluslararası otoritelerin görüşlerine, bilimsel kaynaklara dayanan verilerine, aynı zamanda da Sağlık Bakanlığı’nın konu ile ilgili çalışmalarına sitemizden ulaşabilirsiniz.


Alkol kullanım bozuklukları insanlık tarihi kadar eski olduğu bilinmektedir. Tarih boyunca Hipokrat’tan başlayarak pek çok hekim alkollü içkilerin insan sağlığına zararından söz etmişlerdir. Ancak alkol kullanımı sonucu oluşan bağımlılığın bir hastalık olarak ele alınması 150 öncesine dayanmaktadır.

Alkol kullanım bozukluklarının mortalite ve morbidite açısından önemi gün geçtikçe artmaktadır. Alkol kullanımı birçok batı ülkesinde yaygındır. ABD’de 1977’de yapılan bir ulusal çalışmada erkeklerin %86.6’sı, kadınların %77.5’i alkollü içecekler tüketmektedirler.

  • Gençlerin çoğu ergenlik döneminde özenti ile alkole başlamaktadır. İçkiyi ilk kullanım yaşı 12-14 yaşa kadar inmiştir.
  • Alkolle ilgili sorunlar ise 18-25 yaş arasında çıkmaya başlamıştır. Tedavi için başvurma çoğu kez 40 yaşlarında olmakta ve ölüm 55-60 yaşlarında kalp hastalığı, kaza, intihar ve kanser gibi nedenlerden kaynaklanmaktadır.
  • ABD’de alkol bağımlılığının % 10 olduğu bildirilmektedir.
  • Önceleri bir erkek hastalığı olarak düşünülürken (1/5-6 oranlarda) şimdi ise bu ayrım ortadan kalkmıştır. (1/2 oranına inmiştir).
  • Ülkemiz de büyük kentlerde küçük ölçekli yapılan epidemiyolojik çalışmalar alkole baş- lama yaşının 12’lere kadar indiğini göstermektedir. Alkole başlama yaşı en sık 15-22 yaş arasında olup erkekler daha erken yaşlarda alkole başlamaktadır. Alkol bağımlılığı için elde edilen veriler % 0.8-1.6-2 gibi rakamlar vermektedir.
  • Halen alkol tüketimini erkeklerin daha çok yaptığını söyleyebiliriz.
  • Alkol kullanım sorunu olan kişilerde yüksek suisid, homisid, trafik kazaları, saldırı, tecavüz, suda boğulma ve çocuk istismarı prevalansı yüksektir.

Hasta güçlendirme tüm dünyada sağlık terminolojisinde nispeten yeni gelişmekte olan bir kavramdır. Dünyada hasta dernekleri aracılığıyla yürütülmekte olan hasta güçlendirme programları, hasta ve hasta yakınlarının sağlık hizmetlerinden pasif yararlanıcı olmaktan çıkartılmalarını amaçlamaktadır. Bu programların genelinde hasta ve yakınlarının aktif olarak sağlık ile bunun doğal bir uzantısı olan yaşam kalitesi ve savaştıkları hastalık konularında bilinçlendirilmelerine öncelik verilmiştir. Bu programların bir ileri adımlarında,

  1. Hastaların sağlık hizmetleri ve tıbbi gelişmeleri takip etmeleri,
  2. Hastalıklarına yönelik araştırma ve geliştirmeleri aktif olarak talep etmeleri,
  3. Ulusal düzeyde geliştirilen sağlık politikalarının aktif paydaşları olarak yer almaları
  4. Kendi hastalıklarında akranlarına öncül, eğitmen, lider ve güçbirliği olmaları gibi konularda hasta ve yakınlarına destek olunmaktadır.

Türkiye’de bu tip hasta odaklı bir yaklaşım henüz gelişmemiştir. Türkiye’de hastalar sağlık hizmetlerinin sadece yararlanıcısı olarak hareket etmektedir. Hasta dernekleri gibi, birlikten doğabilecek olan faydaların farkındalığı ve beklentisi de henüz bulunmamaktadır.

Bu nedenlerle Türkiye Halk Sağlığı Kurumu ve Sağlıklı Hayatı Teşvik ve Sağlık Politikaları Derneği arasında 5 Nisan 2016 tarihinde yapılan Kronik Hastalıklarla Mücadele İşbirliği Protokolü kapsamında “Diyabette Hasta ve Yakınlarını Güçlendirme Programı”na başlanılmasına karar verilmiştir. Bu program diyabetle mücadelede hastalara ve yakınlarına sorumluluk bilinci aşılamak ve bu savaşta öncelikli sorumluluğun kendilerine ait olduğu farkındalığını sağlamayı hedeflemektedir. Bu proje, aynı zamanda Türkiye’de Hasta Güçlendirme konusunda ilk temellerin atılması ve hasta derneklerinin oluşması konusunda da öncül rol oynayacaktır.


1 - Dünya Sağlık Örgütü, Sağlığın Teşviki ve Geliştirilmesine Yönelik Dönüm Noktaları: Global Konferanslardan Bildiriler, Geneva, 2009.

http://apps.who.int/iris/bitstream/10665/70578/2/9789755903620_tur.pdf (Erişim Tarihi: 4 Mayıs 2011)

2 - World Health Organization, Global Status Report on Noncoummunicable Diseases, Geneva, 2014. http://www.who.int/nmh/publications/ncd-status-report-2014/en/ (Erişim Tarihi: 23 Ekim 2014)

3 - Dünya Sağlık Örgütü, Bulaşıcı olmayan Hastalıkların Önlenmesine ve Kontrolüne İlişkin Küresel Eylem Planı 2013-2020, Geneva, 2013. http://www.thsk.gov.tr/dosya/birimler/kronik_hastaliklar/dokumanlar/2015-kuresel_eylem_plani/kuresel_eylem_plani.pdf (Erişim Tarihi: 7 Haziran 2015)

4 - T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Obezite, Diyabet ve Metabolik Hastalıklar Daire Başkanlığı, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, Dünya Sağlık Örgütü 2015-Fiziksel Aktivite, http://fizikselaktivite.gov.tr/tr/fiziksel-aktivite-dunya-saglik-orgutu-2015/ (Erişim Taihi:13 Ocak 2016)

5 - T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Obezite - Diyabet ve Metabolik Hastalıklar Daire Başkanlığı, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, Türkiye Sağlıklı Beslenme ve Hareketli Hayat Programı (2013-2017), Yayın No:773, Ankara, 2013. (Erişim Tarihi: 8 Mart 2013)

6 - T.C Sağlık Bakanlığı, Türkiye’de Tütün Kontrolü Çalışmaları, http://www.saglik.gov.tr/TR/belge/1-15787/turkiyede-tutun-kontrolu-calismalari.html (Erişim Tarihi:30.09.2015)

7 - Probhat Jha, M.D., D. Phil., Rischard Peto, F.R.S., Tütün Kullanımı, Sigaranın Bırakılması ve Tütün Vergilerinin Küresel Etkileri, The New England Journal of Medicine, Cev: B., Nazmi, Toronto, 2014. (Erişim Tarihi: 16 Mart 2014)

8 - World Health Organization, (2015), Alcohol, http://www.who.int/mediacentre/factsheets/fs349/en/ (Erişim Tarihi:2 Şubat 2015)

9 - World Health Organization, Global Strategy to Reduce Harmful Use of Alcohol, Geneva, 2010. http://www.who.int/substance_abuse/activities/gsrhua/en/ (Erişim Tarihi:2 Şubat2015)

10 - World Health Organization, Global Status Report on Alcohol and Health 2014, Geneva, 2014, p.157. http://www.who.int/substance_abuse/publications/global_alcohol_report/msb_gsr_2014_2.pdf?ua=1 (Erişim Tarihi:2 Şubat2015)